Eylül 1994’te, İtalya’nın Calabria bölgesinde tatilde olan yedi yaşındaki Amerikalı çocuk Nicholas Green, ailesinin arabasının yanlışlıkla bir soyguna hedef olması sonucu trajik bir şekilde hayatını kaybetti. Arka koltukta uyuyan Nicholas, vuruldu ve hastaneye kaldırıldı, ancak komaya girdi ve ertesi gün vefat etti. Bu ani kayıp, anne babası Margaret ve Reginald Green ile kızları Eleanor’u derinden sarstı.

İnanılmaz bir acı içinde, Nicholas’ın anne babası olağanüstü bir karar aldılar: organlarını bağışlayarak, çaresiz durumda olan yedi kişiye hayat verdiler. Kalbi, böbrekleri, karaciğeri, pankreası ve korneaları, kalp nakline ihtiyacı olan genç bir çocuk da dahil olmak üzere dört genci ve üç yetişkini kurtardı; iki genç uzun süreli diyalizden kurtuldu, diyabetli bir kadın pankreas fonksiyonunu geri kazandı, bir anne yeni bir karaciğer aldı ve iki kişi görme yetisini geri kazandı. Bu özverili davranışları, dayanılmaz bir trajediyi umut, iyileşme ve başkaları için ikinci şanslara dönüştürdü.

Bu kararın dalga etkisi çok büyük oldu. Masum bir çocuğun ölümüyle sarsılan ve Green ailesinin şefkatinden ilham alan İtalya, organ bağışı onayında dramatik bir artış gördü. Sonraki on yılda, ülkenin organ bağışı oranları üç katına çıktı; bu olaya şimdi “Nicholas Etkisi” deniyor. Nicholas’ın özgeciliği, kamuoyunun algısını yeniden şekillendirerek, en küçük yaşamın bile nasıl muazzam bir miras bırakabileceğini gösterdi.

Yıllar boyunca, alıcıların hayatları Nicholas sayesinde gelişti. 15 yaşında Nicholas’ın kalbini alan Andrea Mongiardo, onlarca yıl daha uzun yaşadı; diğerleri ise eğitimlerine, kariyerlerine ve ailelerine devam etti ve çoğu zaman çocuklarına Nicholas’ın adını verdi. Onun armağanı, umudun, cesaretin ve cömertliğin dönüştürücü gücünün kalıcı bir sembolü haline geldi.

Nicholas Green’in hikayesi bize, en karanlık anlarda bile özverili eylemlerin ışık yaratabileceğini hatırlatıyor. Bir çocuğun yürek burkan kaybıyla Margaret ve Reginald, sevginin yaşamın ötesine uzanabileceğini, hayat kurtarabileceğini, uluslara ilham verebileceğini ve gelecek nesiller için kalıcı bir şefkat, cesaret ve umut mirası bırakabileceğini gösterdi.