Sıcak bir otoparkta, içeride kilitli kalan başka birinin köpeği için arabamın camını kırdım. Polis geldiğinde, her şeyi değiştiren bir şey oldu

 Sıcak bir otoparkta, içeride kilitli kalan başka birinin köpeği için arabamın camını kırdım. Polis geldiğinde, her şeyi değiştiren bir şey oldu

O gün hava durgundu; sanki şehrin üzerine kalın bir battaniye örtülmüş gibiydi. Asfalt sıcaktan parıldıyordu ve güneş ince pamuklu tişörtümün üzerinden tenimi yakıyordu. Düşündüm ki: Hemen süpermarkete uğrayıp akşam yemeği alacağım ve sonra eve gideceğim; klimayı açıp buz gibi suyla ısıtacağım.

Ama otoparkta hayat beni bir anlığına durdurdu. Araba sırasının yanında ağır, hırıltılı nefes sesleri duydum; insan sesi değildi. Durdum. Başımı çevirdim ve tüm dünya tek bir görüntüye çöktü: Kilitli bir arabanın içinde, buğulu bir camın altında bir Alman çoban köpeği yatıyordu. Dili sarkmış, gözleri yarı açık, nefesi bıçak gibiydi. Camlar parıldıyordu ve içerideki her şey buharlaşıyordu.

Ön cama iliştirilmiş bir not ve bir telefon numarası vardı. Kalbim küt küt atıyordu: Aradım. Telefonun diğer ucundaki ses buz gibiydi: “Ona biraz su bıraktım. Seni ilgilendirmez.” İçeride kapalı bir şişe gördüm.

Orada durup saniyeleri saydım. Zamanın uzadığı ve göğsünüzde yaşayan tek kelimenin “acil” olduğu o hissi bilirsiniz ya, değil mi? Bu his beni sıkıştırdı ve daha fazla bekleyemedim. Bir taş aldım, elimi kaldırdım ve cama vurdum. Taş çatladı ve paramparça oldu; alarm çaldı, insanlar arkalarını döndü ve ben kendimi unutup parçaları bir kenara itip köpeği temiz havaya çıkardım.

Hırıltılı bir şekilde yere düştü ama sanki huzura kavuşmuş gibi uzun ve neşeli bir nefes alıyordu. Üzerine su döktüm, koklamasını sağladım ve kalbi tekrar düzenli atmaya başlayana kadar onu tuttum. İnsanlar yaklaştı, biri polisi aradı, biri su getirdi. Başını kucağıma alıp fısıldadım: “Her şey yoluna girecek bebeğim.”

Ev sahibi birkaç dakika sonra kızarmış ve öfkeli bir şekilde geldi: “Ne yapıyorsun?! Polisi arayacağım!” ” diye bağırdı, sanki zalimlik planlarına müdahale eden birisindeymiş gibi. Ama polis gelip köpeğin durumunu görünce her şey yerli yerine oturdu. Arabayı incelediler, camın arkasındaki hayvanın cansız gözlerine, sonra adrenalinden titreyen ellerime, sonra da sahibine ve bahanelerine baktılar. Karar açıktı: Ona ceza kesip zulüm davası açtılar. Elimi sıkıca sıktılar ve “Teşekkür ederim,” dediler.

Köpek bir protokol kapsamında oradan alındı ​​ve sonradan ne çipi ne de evrakları olduğunu öğrendim. Oturma odasında ayaklarımın dibinde sessizce yatıyor, kuyruğunu sallıyordu, sanki bugün ona bir şans daha verildiğini biliyormuş gibi. Adını Mira koydum çünkü gözlerindeki dünya geri dönmüştü. Şimdi yiyor, içiyor, uykusunda mırıldanıyor ve avuçlarımı yalıyor. Bazen bana öyle bir bakıyor ki gözlerim yaşarıyor: O küçük ama doğru hareketin anlamını bana o verdi.

Yarın yine bir pencere kırmak zorunda kalsaydım, hiç tereddüt etmeden yapardım. Hayvanlar eşya değildir; acı ve korku hissederler. Ve bir insan başka bir canlının hayatı yerine rahatı seçtiğinde, dünya insanlığından biraz kaybeder. Ama kayıtsız kalamazdım.

Related post