Büyükannemin balo elbisesinin parçalandığı gece!: Ve her şeyi sonsuza dek değiştiren an!

Yedi yaşında annesini kaybeden anlatıcı Eric, dünyadaki yerini Büyükanne June’da buldu. June, ona hem vekil anne, hem en iyi arkadaş, hem de sürekli destek olan, teselli, yaşam becerileri ve sonsuz cesaret veren biriydi. Bu sevgi dolu rutin, Eric on yaşındayken babasının Carla ile evlenmesiyle bozuldu. Dış görünüşe, tasarımcı markalarına ve aile imajını güçlendirmeye takıntılı olan Carla, June’a karşı hemen küçümseme gösterdi. June’un onu karşılama çabalarına rağmen -hatta ona özenle hazırlanmış, el yapımı bir yorgan hediye etti- Carla, June’un varlığıyla alay etti ve Eric’in büyükannesiyle olan bağını eleştirmeye başladı; June’u onu şımartmakla suçladı ve yakınlardaki evlerini “insanı üzen” olarak nitelendirdi.

Eric lise son sınıfa girerken, Carla özel hayatında soğuk ve mesafeli kalsa da, kendini mükemmel üvey anne olarak gösterme çabalarını yoğunlaştırdı. Balonun yüzeysel sosyallik anlayışından nefret eden Eric, bir akşam Büyükanne June ile eski bir 1950’ler filmi izlerken gitmeye hiç niyetli değildi. Büyükanne June, çalışmak zorunda olduğu için kendi balosuna hiç gidemediğini sessizce itiraf etti ve içinde saklı küçük bir üzüntüyü açığa vurdu. Eric için bu ani bir karardı. Öne eğilip ona tüm samimiyetiyle, “Sen benimkine gideceksin. Benim randevum ol. Zaten gitmek istediğim tek kişi sensin,” dedi. June’un anında dökülen minnettarlık gözyaşları, anın derinliğini doğruladı.

Eric, ertesi akşam yemeğinde babasına ve Carla’ya planını açıkladı ve Carla patladı. Ona delirmiş gibi baktı ve “aklını mı kaçırdın” diye sordu; bu kararı kurbanlarına kişisel bir hakaret olarak tasvir etti. “10 yaşından beri senin annenim Eric. Seni büyütme özgürlüğümden vazgeçtim,” diye öfkeyle söyledi. Bu yalan, Eric’in kırılma noktası oldu. Gözlerinin içine bakarak patladı: “Beni sen büyütmedin. Büyükannem büyüttü. Sen daha ilk günden yanıma geldin.” Yüzü öfkeden kıpkırmızı olan Carla, avucunu masaya vurarak tüm planı “utanç verici” ve “şaka” olarak nitelendirdi, ancak Eric kararlılığını korudu, tartışmayı sonlandırdı ve hızla çıkıp gitti.

İlerleyen haftalarda, kupon kesen ve hâlâ bir restoranda vardiyalı çalışan Büyükanne June, elbisesini dikmek için eski dikiş makinesini sevgiyle geri aldı. Kolları dantelli, güzel, yumuşak, mavi saten bir elbiseydi ve tamamlaması haftalarını aldı. Balodan önceki gece elbiseyi Eric’in dolabına astı, ancak ertesi öğleden sonra çığlıkları Eric’i yanına koşturdu. Elbise vahşice şeritler halinde kesilmiş, danteli onarılamayacak şekilde yırtılmıştı. Carla yapmacık bir şok ifadesiyle ortaya çıktı, olayı yalanladı ve June’un “kazara kendi yırttığını” öne sürdü. June’un titreyen ve pes edip evde kalmaya hazır hali, Eric’in son öfkesini körükledi. Hemen arkadaşı Dylan’ı aradı, ödünç lacivert bir elbise aldı ve arkadaşlarının yardımıyla June’u uzun zamandır beklediği geceye başarıyla hazırladılar.

Eric ve büyükanne June spor salonuna girdiklerinde salon alkışlarla inledi. June zarif ve neşeliydi ve kaderin bir cilvesi olarak “Balo Kraliçesi” ödülünü açık ara kazandı. Carla gelip Eric’in aileyi “gösterişli” hale getirdiğini söyleyene kadar akşam mükemmeldi. June sakince onunla yüzleşti ve sessizce şu kapanış sözünü söyledi: “Hâlâ nezaketin zayıf olduğum anlamına geldiğini düşünüyorsun. Bu yüzden gerçek aşkın ne olduğunu asla anlayamayacaksın.” Eve döndüklerinde son perde kapandı. Baba, Carla’nın telefonunu buldu ve okunmamış mesajlarını buldu; bu da onun elbiseyi kasten parçaladığını ve annesiyle alay ettiğini doğruluyordu. Farkına varması hızlı ve kesin oldu: “Ben temel insani nezaket kurallarını seçiyorum. Git. Seni tekrar görmek isteyip istemediğime karar verene kadar geri dönme.” Carla’nın gidişiyle, Eric, babası ve büyükannesi June’dan oluşan küçük, sevgi dolu birlik nihayet bütünleşmiş, gerçek bağları doğrulanmıştı.

Like this post? Please share to your friends: