Düğün sırasında eşim beni soğuk su dolu bir çeşmeye itti ve gülmeye başladı: Ben de daha fazla dayanamayıp ona şöyle cevap verdim…

 Düğün sırasında eşim beni soğuk su dolu bir çeşmeye itti ve gülmeye başladı: Ben de daha fazla dayanamayıp ona şöyle cevap verdim…

Mükemmel bir gün olması gerekiyordu. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum gün. Beyaz bir elbise, gül kokusu, misafirlerin kahkahaları ve bundan sonra sadece mutluluğun beklediği hissi.

Her şeyi düşünmüştüm: peçetelerin renginden ilk dans müziğine kadar. Elbise narin ipektendi, saçlarım kusursuz bir şekilde şekillendirilmişti ve ellerimde bir hafta boyunca seçtiğim buket duruyordu. Kendimi bir filmden fırlamış gibi hissediyordum.

Eşimle yüzüklerimizi taktığımızda herkes alkışladı, müzik çaldı ve güneş restoran avlusunu hafifçe aydınlattı. Ortada bir çeşme vardı. Küçük ama çok güzel: berrak su, serin dalgalar, jetlerin şıngırtısı.

Hatta yanında harika fotoğraflar çekebileceğimi bile düşünmüştüm.

Her şeyi mahveden an

Pasta anı geldi. Herkes etrafında toplandı, telefonlar ellerinde, kahkahalar ve “Acı!” çığlıkları. Kocam yanıma geldi, kolunu belime doladı, elimi tuttu ve mutluluğun kelimenin tam anlamıyla taştığını hissettim.

Sonra aniden beni kollarına aldı.

İlk başta güldüm; filmlerdeki gibi romantik bir şey yapmak istediğini sandım. Ama bir saniye sonra fark ettim: masaya gitmiyordu. Çeşmeye gidiyordu…

“Hayır, bekle!” diye fısıldayabildim sadece.

Soğuk vücuduma bıçak gibi çarptı. Elbisem üzerime yapıştı, makyajım aktı, ayakkabılarım suyla doldu. Konuklar şok içinde orada durdular. Bazıları sessizce güldü, bazıları ise sadece bakışlarını kaçırdı.

Ve o da orada durup güldü. Yüksek sesle. Mutlu bir şekilde. Sanki harika bir şey yapmış gibi.

Aşk yerine aşağılanma.

Sudan titreyerek, ıslak bir şekilde kalktım, saçlarım dağılmış ve duvağımın bir parçası yüzüme yapışmıştı. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki nefes alamıyordum.

Hâlâ gülüyordu. Arkadaşlarına döndü, göz kırptı ve şöyle dedi:
“İtiraf et, çok eğlenceliydi!”

Ama çığlık atmak istiyordum. O anı hafızamdan silmek istiyordum.

Yavaşça yanına yürüdüm. Konuklar susmuştu. Sadece gelinliğimin fayanslara damlayan sesi duyuluyordu – damla… damla…

Gözlerinin içine baktım ve sessizce şöyle dedim:
“Eğleniyor musun? Harika.”

Masadan bir parça düğün pastası alıp yüzüne fırlattım.

Sessizlik. Tam bir sessizlik.

Orada durdu, yanaklarını kremayla sildi, şaşkın bir şekilde, bütün akşam boyunca ilk kez, ne söyleyeceğini bilemeden.

“Artık eşit şartlardayız,” dedim sakince. — Kendini gösterdin. Hemen yaptığın için teşekkür ederim.

Partiden ayrıldıktan sonra. Çığlık yok, histeri yok. Sadece çantamı kaptım ve çıktım.
Elbise, makyaj, parti… hepsi anlamını yitirmişti.

Ve ertesi sabah avukatımı arayıp boşandığımı duyurdum.

Çünkü hayat, insanların sana gülmesine izin vermeyi bıraktığında başlar.

Related post