Kızını doğurmak için hastaneye gelen ve sadece sekiz dakika sonra içinde bir şeylerin saklı olduğunu öğrenen bir kadının hikayesi.
Sarah Thompson, ilk çocuğunu dünyaya getirmeye hazır bir şekilde 32 yaşında Chicago Belediye Hastanesi’ne girdi. Hamileliği sorunsuz geçmişti. Her ultrasonda sağlıklı bir kız bebek görülüyordu. Her şey mükemmel görünüyordu, ders kitaplarındaki gibi. Ama Sarah’nın karnı alışılmadık derecede büyüktü. Süpermarketteki komşuları sırıttı: “İkiz olabilir mi?” Sarah güldü, elini salladı; hayır, her şeyi yüzlerce kez kontrol ettirmişti. Doktorlar bunun sadece büyük miktarda amniyotik sıvı olduğunu söyledi. Endişelenecek bir şey yoktu.
Herkes böyle düşünüyordu; kendisi de dahil.
Kocası Michael, her adımda yanındaydı. Bebek odasında sadece bir beşik vardı. Tek bir tulum almış ve bir isim seçmişlerdi: Emily. Kızları. Küçük mucizeleri.
Sarah bazen garip sarsıntılar hissediyordu. Sanki bebek aynı anda iki yerde hareket ediyormuş gibi. Bazen o kadar şiddetliydi ki neredeyse canını yakıyordu. Dr. Henderson ona güvence verdi: İlk kez anne olanların genellikle yüksek bir farkındalığı olur. Ultrason her zaman aynı şeyi gösteriyordu: bir bebek, bir kalp atışı. Makineler asla hata yapmazdı.
Salı akşamı kasılmalar başladı ve hastaneye gittiler. Heyecanlı ve endişeliydiler.
Ağrı hızla şiddetlendi. Dr. Henderson onu muayene etti; her şey normaldi. Kalp atışları düzenli ve güçlüydü. Michael, Sarah’nın elini tutup “Bunu yapabilirsin,” diye fısıldadı. Alnındaki teri sildi, onunla aynı anda nefes aldı.
Saatler geçmek bilmiyordu. Sarah rahatlamak için pozisyon değiştirdi. Doktorlar sakinliğini korudu. Her şey normaldi. Bundan sonra ne olacağına dair hiçbir işaret yoktu.
Gece yarısı civarında, ıkınma zamanı gelmişti. Sarah son gücünü topladı, dişlerini sıktı – yirmi dakikalık bir acı – ve sonunda çığlık.
Emily doğdu. Gürültülü, pembe, mükemmel.
Sarah yastıklara yaslandı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve titriyordu. Michael da gözlerinde yaşlarla güldü. Kızı. Işığı.
Dr. Henderson her zamanki prosedürlere başladı. Her şey her zamanki gibiydi. Sürpriz yoktu.
Ama sonra elleri aniden dondu. Yüzü değişti. Gülümsemesi kayboldu. Monitöre, sonra da Sarah’a baktı. Önce şaşkınlık, sonra endişe.

Sarah’nın kalbi sanki kendisi de doğum sancısı çekiyormuş gibi hızla çarpmaya başladı. Bebek köşede ağlıyordu; her şey yolundaydı. Peki Dr. Henderson neden solgunlaşmıştı?
Ebeyi çağırdı. Ebe koşarak geldi ve gözleri kocaman açılmış bir şekilde donakaldı. Odaya başka bir hemşire girdi. Gerilim arttı. Ani hareketler. Monitörler bip sesi çıkardı. Kayışlar sıkıldı. Kontrol hissi kayboldu.
Bir sorun vardı.
Sarah hissetti. Başka bir kasılma; keskin, bıçak saplanır gibi. Acı. Korku. Anlamadı; bebek çoktan doğmuştu.
Dr. Henderson onu tekrar muayene etti. Bu sefer duygularını gizleyemedi. Elleri titriyordu. Sesi titriyordu.
“İkinci doğuma hazırlanalım!” diye bağırdı.
Odaya bir sessizlik çöktü. Michael bembeyaz kesilmişti. Sarah buna inanamıyordu.
İkinci bir doğum mu?! İmkansız. Ultrason taramaları – sayısız kez. Her zaman sadece bir bebek.
“Nasıl…?” diye fısıldadı Sarah, ama kimse cevap vermedi.
Genç ebe, elini ağzına götürerek geri çekildi. Gözleri, fırtınayı ilk kez gören bir çocuğun gözleri gibiydi.
Dr. Henderson şöyle açıkladı: Son derece nadir durumlarda, ikinci bir bebek ilk bebeğin hemen arkasına yerleştirilebilir; o kadar yakın ki hiçbir ultrason cihazı onu tespit edemez. Neredeyse inanılmaz. Ama mümkün.
Sarah kelimeleri zar zor duydu. Vücudu ne yapacağını çoktan biliyordu. Her şey yeniden başladı.
Sekiz dakika sonra, ikinci ağlama sessizliği bozdu.
Dr. Henderson ikinci kızı kaldırdı. Oda şaşkınlık, kahkaha ve tezahüratlarla inledi. Dr. Henderson bile inanmazlıkla başını salladı. Yirmi yıldır böyle bir şey yaşamamıştı.
İki kız. Sıcak beşiklerde yuvalanmış iki mükemmel bebek. Sarah, dünya yok olmuş gibi onlara baktı. Michael, sanki kaybolacaklarından korkuyormuş gibi birinden diğerine dokunarak hareket ediyordu.
Hayal bile edilemezdi.
Dr. Henderson açıkladı: İkinci kız, dokuz ay boyunca ilkinin arkasında saklanmıştı. Mükemmel. Hiçbir ultrason onu tespit etmemişti. Büyük göbek mi? Amniyotik sıvı yok. Oydu. İki yerdeki güçlü hareketler mi? İşte bu yüzden.
İki hayat. Mükemmel bir uyum içinde atıyorlar.
Hemşireler olan biteni anlatmayı bırakamıyorlardı. Dr. Henderson itiraf etti: Böyle şeyleri sadece okumuştu, şimdi ise kendisi görmüştü.
Sarah kızlardan birini, Michael ise diğerini tutuyordu. Bir beşik. Bir tulum. Bir isim. Şimdi her şeyin iki katı olmalıydı. İki kader. İki gelecek. Hayatları sekiz dakikada değişmişti.
Akrabalar geldiğinde, Sarah’nın annesi kapının yanında olduğu yerde donakaldı. İki bebeği gördü ve bunun bir hata olduğunu düşündü. Çocuklardan birinin yan odadan getirildiğini. Michael inanmadan önce üç kez anlattı.
Herkes bunun bir şaka olduğunu düşündü.
Ama hayır. İşte oradaydılar. İki kız. Kız kardeşler. Gürültülü, canlı, gerçek.
İkinci kızın adı Lily’ydi.
Daha sonra, Sarah iyileşirken, tek bir anın her şeyi nasıl değiştirebileceğini düşündü. En hassas ekipmanların bile en önemli şeyi nasıl gözden kaçırabileceğini. Bir çocuk sahibi oldu.
Ve iki çocukla ayrıldı.
Her doğum gününde hatırlayacakları bir sürpriz.
Böyle bir hikayeden sonra, ultrason taramalarına hala körü körüne güvenir miydiniz? Yoksa her zaman beklenmedik durumlara hazırlıklı mı olmalısınız? Düşüncelerinizi ve hikayelerinizi yorumlarda paylaşın!